28 Mayıs 2012 Pazartesi

11 EYLÜL 2001 ve ANARŞİZM


Anarşizm, sanıldığı gibi illa ki ‘kargaşa’ demek değildir. Monarşideki ‘ark’ın, yani iktidarın, yönetmenin, egemenliğin, hiyerarşinin değillenmesidir. Kuramsal anarşistler olabildiği gibi, eylemsel anarşistler de vardı. (Sol ideolojilerden şu ya da bu biçimde iktidara geçmeyen biricik odağın anarşistler olduğu belirtilmelidir ki ikilemsel görünse de, bilimkurgu yazarı Heinlein gibi sağ anarşistler de vardır.)

Anarşistler, 19. ve 20. Yüzyıl boyunca, çarlardan cumhurbaşkanlarına uzanan bir yelpazede, amacına ulaşan bir çok siyasal suikast gerçekleştirdi. Temel amaçları, var olan tüm iktidar biçimlerinin ortadan kalkmasını sağlamaktı. Ancak, eylemleri ters sonuç yarattı. İktidar seçkinleri güçlerini arttırdılar, çünkü kitle şiddetten çekindi ve üstlere (: dominantlara) boyun eğdi.

Bireysel terörün devlet terörü yaratabilmesi gibi, devlet terörü de bireysel terör yaratabilir. 11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi’nin bulunduğu İkiz Kuleler’in yok edilmesi, ABD’nin devlet terörüne karşı kurumlaştırılmış ya da ileri derecede örgütlenmiş bireysel terör ile gerçekleşti. Olaya dünya ülkelerindeki insanlardan gelen tepkiler, milyonlarca kişinin bunu eğer yapabilseydi, deneyeceğini gösterdi.

ABD 2. Dünya Savaşı’nın bitiminden beridir dünyanın egemen gücü konumundaydı. 1945-1990 arasında ona karşısav olarak Doğu Bloğu vardı. Her iki taraf da, üçüncü dünya ülkelerini kobay olarak kullandıkları ‘terör – karşı terör’ oyununu çok sevdi. Aslına bakılırsa, bu oyunu tüm ülkeler sevdi. Filistinliler ve İsrailliler, Orta Amerika’da her iki taraftan da savaşçıları ve teröristleri eğittiler. Onu bırakın, aynı dönemde bir ABD ‘vassal’ı olan Türkiye bile, Çeçenistan’da, Azerbaycan’da, Afganistan’da darbecilik oynadı. Tabii kimse ‘bumerang ilkesi’ni hesaba katmadı. Yani, bazan silahınızın geri tepeceğini bilmeniz gerekir.

Yani, bu oyunda masum ve masun yok. Çocuklar, kadınlar ve yaşlılar dahil... Cinayet yaşı ile birlikte terörist yaşı da küçülüyor, Filistinli canlı bomba çocukları bir düşünün. Leyla Halid 20. Yüzyıl’ın en önemli teröristlerinden biri olarak tarihe geçti. Dünyanın tüm ordularını 60 yaş üstü subaylar yönetiyor...

11 Eylül 2001’de resmen 5.000, gayrıresmen 50.000 kişi öldü ki bunlar global sömürü sisteminin beyinleriydi. ABD, olayların sorumlusu olarak saydığı ülke olan Afganistan’da şu ana dek 50.000’den çok sivil öldürmüş durumda... Burada bir adaletten söz etmek mümkün değil.

Ortada açık olan durumlar var: İslam dünyası, bir engizisyon dönemi yaşıyor. ABD global terörist bir ülkedir. Afganistan halkı, Usame bin Ladin orada mukim olsa bile, 11 Eylül 2001’den sorumlu tutulamaz. 11 Eylül bir tanede kalmayacak ama yenilerini kestirmek, ilkini kestirmek denli zor. Usame bin Ladin’i CİA yetiştirdi. Haçlı Seferleri, cihad denli vahşidir. Şiddet, daha büyük şiddeti doğurur. ABD, İngiltere ve Rusya’dan sonra, dünyanın en fakir ülkesine yenilen üçüncü en zengin ülke olacak. 21. Yüzyıl ve üçüncü milenyum 11 Eylül 2001’de başladı.

Tüm bunların ışığında anarşist kuram açısından 11 Eylül’e bir bakalım:

Eylem, makyavelist ve neçayefist idi. Nihilistlerin bile bu işi yapmaya kalkışacağı kesin değil.

İmkansızı düşündü ve başardı. ABD, tarihinde ilk kez evinde vuruldu, hem de çok noktada yüreğinden...

ABD’nin tarihe koyduğu duvarı deldi. Artık, en sıradan kişi bile ABD’yi iplemiyor. Yine de, ABD’yi birkaç onyıllığına daha güçlendirdi. Eylem ertesindeki on ay boyunca kimse ona itiraz edemedi.

Dinsel terörizmler, 11 Eylül’den önce de vardı, hatta ta Hasan Sabbah’tan beridir... O nedenle, bu literatüre pek katkıda bulunmuş sayılmaz...

Tüm düşüngüler gibi anarşizmin de kendini yenilemesi gerek. Örneğin, tarihe sıfır müdahalenin de terörden büyük yıkımlar yaratabileceğini görmek gibi... Bugün var olan anarşist ekollerin mensuplarının geneldeki ve dünyanın önde gelen 1.000 entellektüelinin konuyla ilgili makalelerinin tamamını okuması gerek. Durumun bir imkansızlık olduğu, beyinlerin düşünce üretemeyip abuksamasından belli...

Anarşizmin romantik bir kuram mı olduğu, yoksa bir yaşam biçimi mi olduğu ikilemi 11 Eylül’den sonra değillendi. Anarşist olmayanlar (örneğin vicdani retçiler) anarşist olanlardan daha özgür bir dünya yaratabiliyor ve anarşistlerin kendileri iktidardalaşabiliyorlar. (Bunun için bir örnek olarak, Türkiye’deki anarşist dergilerin iktidarı için, anarşistlerin birbirlerine yaptıkları bir düşünülsün yeter.)

Sonuç: Tarih bir kez daha süreksizleşti. Bu kez bunu gerçekleştirenler anarşistler olmadı. İçinde bulunduğumuz yeni yüzyıl, yeni yolların sürpriz biçimde açıldığı başkalaşımlarla süreceğe benzer.

(8 Temmuz 2002)

Anarşist Fütüroloji


Bu nasıl bir şey olabilir?

Öncelikle anarşist fütürolojinin soyutlama ve karmaşıklık dereceleri vardır. Bu, belirtilmiş olsun.

Birinci derecede, devletsizlik ilkesi vardır ve bu liberalizmin devletsizliğinden farklıdır. Fark şudur: Liberalizm, zengin azınlıksal (% 1’sel) cemaatler yaratır ve onlar devlet üzerinde hegemonya kurar; anarşist fütüroloji ise, bugünün en ez lisansüstü mezunu düzeyinde informatik-kognitif bireyler yaratır ve bunlar cemaatleşmezler: Bu bir araçtır, amaç değil.

İkinci derecede, en azından tarihin bu evresinde ciddi bir devletsizlik momentinde olduğumuz için, kaosu kozmosla birlikte ele alma ilkesi vardır. Bunlar birbirine adaletsel anlamda eşit değildir (sözkonusu bir nicelik değildir), çünkü nitelikleri farklıdır; hem birbirlerinden, hem de kendi altkümelerinden. Dolayısıyla, kaos-kozmos denklemleri (genellikle yinelemen biçimde) yeniden ve yeniden kurulmalıdır (bazı dene-yanıl ipucu örnekleri elimizde vardır).

Üçüncü derecede, tarih sonrası, evrim sonrası, insan sonrası momentleri vardır. 1945-1957 bifürkasyonuyla evrim-tarihte ilk kez, tarihin hem gerçekten bitebileceği, hem de gerçekten başlayabileceği ortaya çıktı (çünkü asıl tarih henüz başlamadı). Buna bir de ölümsüzlük türünden 2. Sanayileşme’nin öncü altkültürleri eklenince, 2010 momentinde bunların ipuçlarının somutlaştığını görmüş durumdayız.

Bunlar tümevarımsal (olaylardan ve olgulardan yola çıkarak genellenen) durumlar ve derecelendirmeler.

Bir de tümdengelimsel / ilkesel derecelendirmeler var.

Birinci derecedeki ilke, ‘gelecekbilimsel limit sıfır müdahale’ ilkesi durumu: Şimdiye dek tarihe o denli yoğun müdahaleler yapıldı ki bunlar kültürde deprem yaratabilecek toplumsal gerilim ve kırılma hatları oluşturdu ve neredeyse kalıcı yapılar gibi oldular. Çevre kirliliği gibi, şu anda sıfır etki-katkı ile başlasa bile, bunların sıfırlanması yüzyılı bulabilir de, geçebilir de. (Bu gerilimler sıfır olursa da, ‘evrimsel / tarihsel sıfır değişim momenti’nin oluşması da büyük olasılık taşıyor, çünkü bugüne dek insan türü hep olumsuzlukklarla evrimleşti ve tarihleşti.)

İkincisi, insanın hem tarihsel, hem de evrimsel olarak onlarca ‘gelecekbilimsel potansiyel barındırma’ durumu mevcut. Bunların hepsinin kendini aktuelleştirme hakkı var. Örneğin yazılım ölümsüzler, büyük olasılıkla sıfır evrime yönelecek bile olsalar, yine de kendilerini evrimsel açıdan sıfırlama hakları var ama tüm insansal evrimi durdurma ve ona bu yönde bir müdahale hakları yok.

Üçüncüsü, insanın insansallığının uzaya taşınmaması gerek ama ne yazık ki taşınacak. Aslına bakılırsa, taşındı bile, bunu astronotlardan, kozmonotlardan, taykonotlardan ve deneyimlerinden biliyoruz (50 yıl buna ikna olmak için yeterince uzun bir zaman aralığı).

Elimizdeki bu çift taraflı panoramayla, geleceği olabildiğince özgür ve boş bırakmayı yeğliyor durumdayız. Bunun pek mümkün bırakılmayacağının / kılınmayacağının da bilincindeyiz. Savaşların bitmesine belki daha 5.000 yıl var. Demokrasi ise, 5.000 yılda başarılamadığı için, yitirilmiş bir şans ve hak durumuna geldi (bunun alternatifi de sürekli faşizm ve yıkım-kıyım değil elbette).

İşte o nedenle anarşist gelecekbilim, şimdilik savaşçı bir moment-yön-eğilim seçmek zorunda. Tarihteki 3 (Ukrayna, Mançurya, Katalonya) anarşist momentten aldığımız derslerle, anarşistlerin günah / zekat keçisi yapılmada birinci sırayı aldırıldığını ve tüm karşıtlarının ona karşı çabucak birleştiğini görüyoruz.

Çok şükür ki 10-100 milyon kişilik büyükkentler, tek tek bireylere tüm sistem tarafından avlanmama hakkı ve yeterince saklanma hacmi sağlıyor. Bu mekanlar ve zamanlar, epeyi ileri marjinal statülerde ama olsun. Zaten anarşistler, her zaman (hem mezar, hem bok çukuru anlamıyla) kubura layık görülegeldi.

Dolayısıyla Dünya’nın tüm anarşistleri, büyük olasılık zaten mülksüzsünüz, büyük olasılık zaten çoktan toplumdan kopmuş / ayrılmış durumdasınız, ‘Fahrenheit 451’deki gibi, her biriniz tek tek anarşizmin düşünce silahları olmada uzmanlaşın (artı silahsız savaşı öğrenin) ve birbirinizle iletişim kurabilecek disiplinlerarasılıkta da kalın, internet gibi ortamları da kullanın.

Gelecek bize verilmiyor. Tek yolumuz insansal duvarda bir delik açıp, eksodumuzu kendi tao’muzla eylemek. Tüm tao’lar şu yeranda işlevsiz ama zaten sonsuz olmayan tao, tao değildir zaten.

Gelecek veya ölüm bizleri bekliyor.

(26 Mayıs 2012)

25 Mayıs 2012 Cuma

Sivil İtaatsizlik ve İsyan Metinleri x 10 = 4 + 6


SİVİL İTAATSİZLİK ÜZERİNE KAVRAMSAL ÇERÇEVELER : 1

Öndeyi


Giriş


·         Eylemler : Türkiye
·         Eylemler : Dünya
·         Eylemler : Gelecek
·         Ölçütler
·         Sorular
·         Alıntılar ve Yorumlar
·         Seçilmiş Kaynakça

Öndeyi

Sivil itaatsizlik, hukuksal değil, ahlaksal bir sorundur. Gelenekler ve görenekler, ahlakın bir altkümesi olarak, kimi zaman hukuk ilkelerinin üstünde sayılabilir. Örneğin, Türkiye’de kimse imam nikahlı ve/ya iki karılı olduğu için yargılanmaz. İdam cezası ise, hukuksal olarak var olmasına karşın, siyasal durumlar dışında yıllardır uygulanmıyor.

Sivil itaatsizliğin ahlaksal durumu, devlete tam itaatin limitte eldeki yerzaman koşullarıyla doğrudan faşizme limitlenmesidir. Yani insanlar, hiçbir şey yapmadıkları, kurallara ve yasalara tümüyle uydukları için, ırkçılık var oluyor.

GİRİŞ

‘Sivil itaatsizlik’ konusu, internette köşe yazısı yayınlatmaya başladıktan bir süre sonra gündemimi meşgul etmeye başladı. Genelde yazma konularımı okuyarak derinleştirdiğim için burada da öyle oldu. Konuyla ilgili bulabildiğim malzemenin çok yararını gördüm. Örneğin, yabancı yazarlar dahil hiç kimse, sivil itaatsizliğin halk isyanıyla ve ötesiyle ilgisini  kurmamış. Oysa ki Gandhi örneği bile tek başına yeterli. Keza, yine her zamanki gibi ulemanın (artık ‘aydın’ veya ‘münevver’ diyemiyorum, bizimkiler Tanzimat’tan beriye gerilediler), özellikle akademisyenlerin fetvacı tavrı beni deli etti. Türkiye sivil itaatsizlik eylemlerinin listelemesi çok hoş bir kavramsal çerçeve yarattı. Diğerleri onun istimiyle oluştu.

20. Yüzyıl’ın başında 50 ülke vardı. 21. Yüzyıl’ın başında 200 ülke var. Oysa, binlerce halk ve dil, yüzlerce din ve altbölümü var. Ülkeler ise, başta anayasaları olmak üzere, çok biçimci koyutlarla yönetilmeye çabalanıyor. ‘Demokrasi’ deniyor, krallıkla yönetilen 10 ve teokratlarca yönetilen 1 Avrupa ülkesi (Vatikan) var. Bulgaristan eski kralı 2001’de ülkesinde başbakan oldu. Andorra, teokrasiyi ancak 1993’te terketti. Belçika, İngiltere ve İsviçre çokluğu götüremeyebilir. Balear, Korsika, Sardunya ve Sicilya ada ülke olmayı seçebilir. Tüm bunlar uygar Avrupa’nın çatlakları. Eski SCB’nin ve Yugoslavya’nın kaça bölündüğü de ortada.

Devamında örnek olsun: Bosna’da savaşmayı reddeden Sırplar, ne ülkelerine dönebiliyor, ne de BM’den haymatlos pasaportu alabiliyor. Sivil itaatsizlik, dünyanın her yerinde bedeli muazzam olabilen (yani ölüme varabilen) eylemler gerektiriyor.

Tüm alınan momentler 2001 için geçerlidir. 2001, yeni bir onyılın, yüzyılın ve binyılın ilk yılıydı. O nedenle simgesel bir önemi var.

EYLEMLER : TÜRKİYE

1.        TÖS Grevi : 1969
2.        Astsubay Eşlerinin Ankara’ya Yürüyüşü : 1970
3.        İstiklal Marşı’nda Hazırolda Durmama : 1979
4.        Oy Vermeme : 1983-2001 (Seçmen kütüklerine yazılı olmayan çok kişi var)
5.        Vicdani Retçiler ve Asker Kaçakları : 1984-2001
6.        Ölüm Oruçları : 1984-2001
7.        Cumartesi Anneleri : 1995-1997
8.        Türban Eylemleri : 1995-2001
9.        Bergama’da Siyanürlü Altına Hayır : 1996-1998
10.     Susurluk İçin Lamba ve Düdük Eylemi : 1997
11.     Batman’da Gençkız İntiharları : 1998-2000
12.     KESK (Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu) Eylemleri : 1999-2001
13.     Milletvekilerinin parti başkanlarının isteği dışında davranmaları (1999 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olan MHP’li Somuncuoğlu ve 2001’deki kurultayda DSP’de başkan adayı olan Sema Pişkinsüt)
14.     İnternette E Gruplar ve Gazeteler 2000-2001
15.     Memur Kadınların Pantolon Giymesi : 2001 (kadın milletvekillerinin erkek tavrının yanında yer alması, kadınların aleyhindeki eski bakan Işılay Saygın diğer bir örnek)
16.     Milletvekili Dokunulmazlığını Kullanarak Devletin Hukukdışı Edimlerini Açıklamak : 2001 (Fikri Sağlar ve Sema Pişkinsüt)
17.     Nüfusta Sayılmama ve Nüfus Kağıtsızlık : 2000 (6-7 milyon kişinin nüfusu kağıdı taşımadığı 2001’de DİE (: Devlet İstatistik Enstitüsü) genel müdürü tarafından açıklandı, 2000’de yapılan son nüfus sayımında bir kaç yüz bin kişinin sayım memuruna kapıyı açmadığı sanılıyor)
18.     Jöleli Saçlı Erkek Lise Öğrencileri : 2001 (ergenlerin durumuyla ilgili en somut örnek)
19.     Yasak İş Kollarında İş Yavaşlatmalar : 2001
20.     Çiftçilerin Eylemleri : 2001 (bakana yol vermeme, sesli protesto)
21.     Vergi Vermeme : 2001 (batan 10 küsur bankadan ve 10 milyar dolardan sonra)
22.     İkametsizlik : 2001 (evsizler)







SİVİL İTAATSİZLİK ÜZERİNE KAVRAMSAL ÇERÇEVELER : 2

EYLEMLER : DÜNYA


1.        H. D. Thoreau (ABD 1840’lar, kavramın ad babası, köleciliğin karşısında yer aldı)
2.        Bertrand Russell (1. Dünya Savaşı’nda İngiltere ordusunda askere gitmeyi ret (hapse giriş) ve ABD’nin Vietnam Savaşı’nda işlediği insanlık suçlarını araştırma)
3.        Mahatma Gandhi (1930’lar, Hindistan’ı pasif direnişle kurmak ama suikastle öldürülmek)
4.        Martin Luther King (1950’ler ABD’de Zenciler’in haklarını savundu ve öldürüldü)
5.        Muhammed Ali Clay (dünya ağır siklet boks şampiyonu, Müslüman oldu, Vietnam Savaşı’na gitmeyi reddedip hapse girdi)
6.        1968 olayları
7.        Jürgen Habermas (1970’ler Almanya kuramcı)
8.        Hannah Arendt (kuramcı)
9.        ABD vatandaşlarının Vietnam’da savaşmamak için kaçışları (Mel Gibson ters özel örneği, babası kaçırmış, o da geri dönüp Holywood yıldızı oldu)
10.     Sırbistan vatandaşlarının Bosna’da savaşmamak için kaçışları (BM onlara haymatlos pasaportu vermedi)
11.     Seatle ve Cenova’daki anti-globalist gösteriler (1998 ve 2000)

·          

EYLEMLER : GELECEK : DÜNYA ve TÜRKİYE

1.        Askerlerin uygun bulmadığı emre uymama hakkının kullanması : Türkiye’de kayıtlı örneği yok.
2.        Hükümetin MGK kararlarına uymaması : Kayıtlı örneği yok.
3.        Medyanın savaşa karşı kampanya başlatması : Kayıtlı örneği yok.
4.        Entellektüellerin toplu olarak ateistliklerini beyan etmeleri : Kayıtlı örneği yok.
5.        Eşcinsel sanatçıların toplu olarak durumlarını açıklamaları : Kayıtlı örneği yok.
6.        Evkadınlarının toplu eylem yapmaları : Bir iki kayıtlı örneği var.
7.        AB yasalarını ihlal. AB’yi dağıtma eylemleri : Henüz kayıtlı örneği yok.
8.        Krallıkların tasfiyesi için eylemler.
9.        ABD’li zenci Müslüman’ların toplu eylemleri.
10.     BM’nin tasfiyesi eylemleri.
11.     Dünya markalarına boykot.
12.     Cep telefonlarını kilitleme. Abone sayısını dünya nüfusunun % 10’unun altına çekiş eylemleri.
13.     Kredi kartı şirketleriyle mücadele.
14.     Haftalık mesai saatını 2010’da 35’e, 2020’de 30’a indirme eylemleri.
15.     Televizyonsuz hane oranını 2010’da % 10’a, 2020’de % 20’ye çıkarma eylemleri. Aygıtları kırma gibi yıkıcı, kitap hediyesi gibi yapıcı yöntemler kullanılabilir.

16.     Globalizm karşıtı mücadeleler.

17.     Dünya borsalarını bloke etme.

18.     Uyuşturucuya karşı mücadele. Uyuşturucunun yasallaştırılması eylemleri (bunun sivil itaatsizliğe girip girmediğine ilişkin şerh).

19.     Dinin, oy verme, mülk edinme ve evlenme hakkı gibi, 18 yaşında edinilmesi.

20.     İnsan Hakları Bildirgesi’nin yeniden yazılması (örneğin ‘evrensel’ sözcüğünün kaldırılması ve geçerlilik / değiştirme vadesi konması).

21.     Asker kaçaklarını koruyacak uluslararası hükümet dışı ve sivil toplum örgütleri yaratmak.

(Aralık 2001)



SİVİL İTAATSİZLİK ÜZERİNE KAVRAMSAL ÇERÇEVELER : 3

ÖLÇÜTLER

Yasadışılık (ama hukuk içi ve ahlak içi olabilir)
Alenilik
Sonucu Kestirilebilirlik
Siyasal Sorumluluğun Üstlenilmesi
Hukuksal Sonucun Üstlenilmesi (Türkiye’de genelde işkence ve hapis, asker kaçaklığı savaşta idam)
Şiddetin Reddi
Kamu Vicdanına Yönelik Çağrı
Tekil ve Ciddi Haksızlıklara Karşılık
Haksızlıkla Makul İlişki
Çifte Standartsızlık (başörtücülerin daha önce kimsenin derdiyle ilgilenmemişliği, ‘mini etek ve başörtüsü’ anekdotu)
Normallik < Ayrallık, Marjinallik < Sivil İtaatsizlik < Halk İsyanı < Savaş (İç Savaş, Terör, Karşı Terör, Darbe, Devrim, Karşı Devrim, Yeni Ülke)
Ayralların Sivil İtaatsizlik Durumu
Normallerin Sivil İtaatsizlik Durumu
Entellektüellerin Sivil İtaatsizlik Durumu (resmi itaatli aydın)
Sivil İtaatsizlik Kavramının Zaman ve Mekan İçindeki Değişimleri
Sivil İtaatsizlerin Birbirine Karşı Durumu : 1. İHV (İnsan Hakları Vakfı) ve İHD (İnsan Hakları Derneği ki devlet tarafından dışlanıyor), iki Yeşiller Partisi, Cumartesi Anneleri ve Mazlum-Der (aynı alandaki kurumlar genelde çatışıyorlar gözlemi). 2. Asker kaçakları eşcinsellerin durumuyla ilgilenir mi, ilgilendi mi?
Sivil toplum örgütlerinin sivil itaatsizliğe karşı tutumu
Meslek örgütlerinin (TÜSİAD, TOBB, İTO, İSO, sendikalar, meslek odaları) sivil toplum örgütü olarak durumu (ki genelde yarıresmi sayılıyorlar)
Derneklerin ve vakıfların sivil toplum örgütü olarak durumu (ki genelde az resmi sayılıyorlar)
Sivil itaat-sizilk ve konformizm ilintisi.
Popüler kültürün, sivil itaatsiz isyan ve bayağılaşma kaotik gergefi (arabesk müzik örneği).

·          

SORULAR

1.        Çocuklar, sivil itaatsizlik eyleminde bulunabilirler mi? (anababasını reddedip kreşe kaçan çocuk)
2.        Ergenler, sivil itaatsizlik eyleminde bulunabilir mi? (jöleli saç durumu)
3.        Evkadınları, sivil itaatsizlik eyleminde bulunabilir mi? (kocasıyla yatmayarak)
4.        Yaşlılar, sivil itaatsizlik eyleminde bulunabilirler mi? (huzurevine kaçarak)
5.        Öğrencilerin, özellikle üniversite öğrencilerinin sivil itaatsizliği kendiliğinden midir (1968’den beridir)?
6.        İşçilerin sivil itaatsizliği kendiliğinden midir?
7.        Partilerin siyasal eylemleri hangi durumlarda sivil itaatsizliktir (diyelim oy vermeme veya geçersiz oy verme çağrısı)?
8.        Türkiye’de sivil itaatsizlik kavramı, ne zamandan başlayarak işletilebilir ya da Cumhuriyet başlangıcındaki intiharlar sivil itaatsizlik miydi?
9.        Halk isyanı ve sivil itaatsizlik ayrımları, nerelerde seyreder?
10.     Bedelli askerlik yapanların durumu, vicdani retçiliğe girer mi?
11.     Tek tek tüm ayral kümelerinin durumu, sivil itaatsizlik açısından nasıl irdelenebilir? (Katatoni ve otizm bir başkaldırı mıdır?)
12.     Eşcinsellerin evlenmesi, evlatlık edinmesi ve çocuk yaptırması, sivil itaatsizlik midir?
13.     Kendini kısırlaştırtmak, sivil itaatsizlik midir?
14.     İntihar ve ötenazi birer sivil itaasizlik midir?
15.     Ülker Sokak (1995) eylemleri, sivil itaatsizlik miydi?
16.     Camisiz ve kilisesiz semtler istemek, sivil itaatsizlik midir?
17.     TBMM’de temsil edilmeyenler ne yapabilir?
18.     Köylü sivil toplum olabilir mi? (Köylü sivil itaatsizlik tanım gereği olmak zorunda, çünkü yapısı kentli olmayan toplumlar bayağı çok.)
19.     Yazısız sivil itaatsizlik olabilir mi? (Kastedilen, kent toplumunun koşutunda, sözel toplumun durumu ki global nüfus olarak hala fiilen % 50 orana sahipler.)
20.     Sivil itaatsizlik, tanım gereği nicel olarak azınlıklara mı aittir?
21.     2. Dünya Savaşı boyunca, İran’daki, Irak’taki, Türkiye’deki Kürtler’in Hitler’le işbirliği sivil itaatsizlik miydi? Rusya’daki Tatarlar’ın Stalin’e karşı, Hitler’le işbirliği sivil itaatsizlik miydi?
22.     Sivil itaatsizlik; bireysel midir, toplumsal mıdır, kurumsal mıdır?
23.     Vergi numarasızlık ve/ya işportacılık vergi açısından sivil itaatsizlik midir?
24.     Banka numarasızlık ya da tüm parasını nakit olarak üzerinde taşımak sivil itaatsizlik midir?
25.     İşportacılık, sivil itaatsizlik midir?
26.     Okula gitmemek sivil itaatsizlik midir (okumayazma öğrenmemek kastedilmiyor)?
27.     Sendikasızlık, bin dolarlık giysi alan DİSK başkanından sonra, sivil itaatsizlik midir?
28.     Mülksüzlük, sivil itaasizlik midir?
29.     Gönüllü yurtdışı sürgünlük, sivil itaatsizlik midir?
30.     Ormanı yakıp veya söküp bedavadan tarla yapmak sivil itaatsizlik midir?
31.     Devlet arazilerine gecekondu yapmak sivil itaatsizlik midir ? (1940’ta evet, 1980’de hayır)
32.     İnsanlar neden hep itaat ederler?
33.     Arabesk sivil itaatsizlik midir? (1970’te hayır, 1980’de hayır hayır (yani kesin devletsel / resmi kültürsel boyun eğiş), 1990’da hayır (protest, Ahmet Kaya daha çok), 2000’de hayır)

·          


SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA

Sivil İtaatsizlik : Kamu Vicdanına Çağrı, Derleyen ve Almanca’dan çeviren : Yakup Coşar, Ayrıntı Yayınları, Ocak 1997, 222 sayfa.

Sivil İtaatsizlik, Jürgen Habermas, AFA Yayınları, 1998.

Sivil İtaatsizlik, Yayına hazırlayan : Hayrettin Ökçesiz, Demokrasi Kitaplığı, Ekim 1999, 278 sayfa.

Sivil Toplum Kuruluşları Rehberi, Afete Karşı Sivil Koordinasyon, 2000, 254 sayfa.

Abant Platformu : 4 : Çoğulculuk ve Toplumsal Uzlaşma, Yayına hazırlayanlar : Cemal Uşşak, Ömer Baldık ve Kevser Türkay, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Yayınları, 2001, 320 sayfa.







SİVİL İTAATSİZLİK ÜZERİNE KAVRAMSAL ÇERÇEVELER : 4

ALINTILAR ve YORUMLAR

Eylemler : Türkiye

Ölüm Oruçları: Bilerek en zor madde seçildi.

1984’ten beridir onlarca kişi ölüm oruçlarında öldü. Onun birkaç katı sayıda insan da zihinsel yıkım yaşadı ve hala sağlar.

İlkin: Neden ‘ölüm orucu’ deniyor (ve de ‘açlık grevi’)? ‘Oruç’ varsa, ‘şehit’ de olur. Ne yazık ki ‘devrim şehidi’ de deniyor. Oysa, ‘ölüm diyeti’ ve/ya ‘intihar orucu’ denebilir.

İkincisi, dünyanın en uzun süreli ölüm oruçları bizde oldu. Kuramsal olarak mümkün olmayan süreler boyunca kişiler sağ kaldı.

Devam: Doktorların mühadahelesi: Devlet doktorları buna zorladı ve uymayanları da cezalandırdı. Oysa, hekimlik yemini, hasta istemezse doktora müdahale hakkı tanımaz. Bu, özellikle uluslararası tıpsal kuruluşlar tarafından ‘ölüm orucu’ maddesi olarak kesinkes belirtilmiştir, çünkü dünyada bu sorunu bir tek yaşamıyoruz.
Ölüm oruçlarıyla canlı bombalık birleşince, dünyadaki başkaldırı literatürüne biricik örnek olarak geçtik. Yaşamayı ve yaşatmayı değil de, ölmeyi ve öldürmeyi becerebilmemiz çok acı.

Zihinsel yıkıma kimse aldırmıyor. Ben üç tanesini gördüm. Anımsamak bile ellerimi titretiyor. Militanların bu konudaki duyarsızlığı, devrimi başarsalardı, yapacakları kıyımın bir göstergesi bence.

İntihar, bir itaatsizliktir doğrudur ama sivil midir bilemem…

Eylemler : Dünya

Gandhi örneği, sivil itaatsizliğin, halk isyanına kayabilen en uygun örneği. Bir ülke böyle kuruldu. Kaldı ki Gandhi’nin havsalası geniş değilmiş. Bugün bir ülkenin ulaşım, iletişim, enerji ağları, hiçbir şiddet göstermeksizin, çok kolayca iptal edilebilir. Bunlar olmadan, sizin davanızla hiç mi hiç ilgilenmeyen kamu, olağan köle yaşamını sürdüremeyeceği için, kısa sürede konuya dikkat eder.

IRA mensubu Bobby Sands’in ölümle sonuçlanan açlık grevi de, barbarlık aşamasının Batı’da bile hala geçilmediğinin bir göstergesi.

Eylemler : Gelecek

Borsanın yok edilişinin 2. Sanayileşme’ye olası etkisi, henüz kestirilemez bir parametre. Borsa, kapitalizmin tapınağı. En etkileyici ritüelleri orada yaşanıyor. Kapital devlerinin bu alandaki herhangi bir aksamaya tahmin edilebileceğinden çok daha sert tepki vereceği kesin. Bu alanda yok olan ekonomik değerlerin milyonlarca kişiyi aç bıraktığı da kesin. Anti-globalistler bu konuda şimdilik yalnızca borsadan ek vergi alınmasını öneriyorlar.

Ölçütler

Şiddet: Tuhaftır, sivil itaatsizlik savunucuları bile ısrarla şiddeti dışlamaya çabalıyorlar. Bu korkaklıktır. Darbecileri ve işkencecimi öldürme hakkına neden sahip değilim ki? Hangi cibiliyetsiz bu konuda fetva verme hakkına sahip? Stammheim kökenli deyi uyarınca: Terör, devlete karşı özsavunma olabilir. Ayrıca, Arafat teröristti de ne oldu? Şimdi saygın bir ülke başkanı. Bu adam binlerce masum kişinin ölümünden sorumludur. Belçika’daki mahkemede de yargılanacaktır.

Yakınlarını onun yaptığı evlerde yitiren bir depremzede, Veli Ölçer’i neden öldürmesin? Anayasa polis müdahelesini yasaklamışken, mitinglerde copla öldüresiye insan döven polisler neden dövülmesin?

Yalnızca soru kipi işte…

Sorular

Ülker Sokak eylemleri sivil itaatsizlik miydi? Kısa ve kesin yanıt: Mülkiyete yönelik lümpen bbir eylemdi. O eylemler sayesinde, o eylemleri düzenleyen yaşlı kadınk aynı sokakta yirmiye yakın daire sahibi oldu. Nereden mi biliyorum? Orada oturuyorum da ondan.
Devamında kültürel kaotik süreçler için çok ilginç örnekler var: Sokak şu an BM gibi. Filipinli hizmetçiler, hristiyan zenciler, öğrenci Japonlar, bekar çiftler, emekli dönmeler…

Eski ayralların yerini yeni ayrallar aldı. Şeriatçı, eski kapıcı, evsahibi taşralılar burayı yeğliyor. Ev fiyatları başabaş ödeyebilecekleri düzeyde. Eski lümpenlerle yeni lümpenlerin kültsel (ya da başka bir deyişle altkültürsel) sürtüşmesi ilginç. 1999’daki yerel seçimlerde, MHP’li kadın muhtar adayının reklamı, ışıldaklı polis arabasından hoparlör aracılığıyla yapıldı ama seçimi ÖDP’li kadın aday kazandı. (Ben kronik bir oyvermezim, o nedenle kendi oyumu belirtemiyorum.)

Sivil itaatsizlikle lümpen bayağılaşma birbirine çok yakındır. Kayıtdışı ekonominin sınıf atlama ve açlıktan ölme sınırını burun buruna yaratması gibi…

Sormaya devam: Sivil itaatsizlik nedir ve ne değildir?

(Aralık 2001)






İSYAN ZANAATI : 1

Standart Biyografiler Hep Vardır

Taş Çağı insanı da, günümüz sanayi toplumu insanı da, daha doğmadan belli standart yaşam biçimlerini üzerine almıştır. Avcı-toplayıcı toplumda kimin ateş yakacağı, kimin avlanacağı, kimin çevrede meyve toplayacağı hep sabittir. (Ya da başka bir deyişle: Toplumsal yaşam insanları her zaman ilerletmez.)

Günümüz insanı için, ‘eğitim-mesai-emeklilik’ yaşamı üçe böler. ‘Uyku-mesai-tatil’ başka bir biçimde üçe böler. ‘Gençlik-orta yaş-yaşlılık’ diğer bir dilimlemedir (ki bu dilimleme yediye dek çoğaltılabiliyor). ‘Evlat-anababa-büyükanababa’ gibi başka bir zamansal standart da vardır.

Tüm standart biyografilerde zaman ve mekan düzenlemesi, birden çok format içerse de, sabittir. Evlenirken beyaz gelinlik giyilir. Emeklilik ikramiyesiyle ev alınır. İlk çocuğun adı anababadan birininki olur.

Standart biyografilerin nafileliiği ve beyhudeliği, yaşamın son yıllarında anlaşılır. 70 yıl boşa heba edildiği için de, yapılacak hiç bir şey kalmamış olur. Onun için oyun sürdürülür, susulur ve ot gelip saman bile olamadan gidilir, pardon ölünür.

Tüm Kimlikler ( = Roller + Statüler) Faşisttir

Toplumda insanları kimlikleri, bireylikleri, benlikleri, özneleri, kendilikleri, kişilikleri belirler.

Kimlikler, biz doğarken verilmiş rollerden ve statülerden oluşur. Roller; baba, öğretmen, aşık gibi olabilir. Statüler; mesleksel (müdür), dinsel (vaiz), hukuksal (yargıç) gibi olabilir. Her ikisinde de tutumlar ve davranışlar, yerzaman içinde normları değişse de, tek bir yerzaman içindeki kültürde standarttır.

Buradaki faşizm, bunların belirleyiciliğinin ‘yasak’ tanımını çok fazla içermesidir. Yapılması ve yapılmaması gereken tüm davranışlar birleşince, kişisel olarak belirlenecek hiç bir şey kalmaz.


Asıl İsyan Ölümedir

3 temel ölüm biçimi vardır: Kültürün ölümü olarak faşizm, zihnin ölümü olarak delilik, bedenin ölümü olarak ölüm…

Asıl isyan bu 3 temel-asal ve diğer tali-bileşik ölüm biçimlerine isyan etmek, yani panzehir aramak ve yaratmaktır.

(15 Mayıs 2002)






İSYAN ZANAATI : 2

İsyan Örneklemeleri

Psikolojide, aşılmaz bir engelle, örneğin bir duvarla karşılaşan insanların gösterdikleri davranışlar sınıflandırılmıştır.

Atletik tip duvardan atlar, bezgin tip duvarın önünde çöker kalır, korkak tip geri döner, araştırıcı tip alet yapar. Bunlar temelde 4 adet sayılır ama pekala çeşitlemeler de olabilir. Örnekse, yıkıcı tip duvarı parçalayabilir.

İsyanlar da böyle çeşitlemeler gösterebilir. 1980 ertesinde toplum, Dursun Ayan’ın deyişiyle ‘öğrenilmiş çaresizlik’ içine itilmiştir. Yıl 2002’de iktidar seçkinleri kitleyi hezimetle mağlup ettiklerini sanıyorlar ama çook aldanıyorlar.

İsyan biçimleri üzerine de, kitaplarda bir çok sınıflandırma var ama biz 1960-2000 arasındaki tarihçemizden örnekleyerek açılım getirelim.

Devrimci isyan: Bir zamanlar devrim yarından da yakındı. Gerçekten de öyleydi. 10.000 silahlı insan, özellikle köylüyü olmak üzere, emekçi kesimi çok iyi örgütledi ve devlete kafa tuttu. Sonra da kemikleri kırılmacasına tuşla yenildi. 600.000 kişi işkence gördü, 1.000 kişi öldürüldü, 30.000 siyasal göçmen oluştu.

Devrimcilerin üç büyük stratejik hatası vardı: Yumurtayı balyozla kırmak, halkını tanımamak ve mayoz bölünme yetisi, yani işbirliğini becerememek.

Şeriatçı isyan: Son yıllarda kamuoyu araştırmalarında şeriat isteyenlerin oranı % 30’a dek çıktı. (Yine benzeri araştırmalarda insanların % 80’i kendini demokrat olarak niteleyebildi.) Şeriatçı partiler ‘kanlı mı, kansız mı?’ tribine girdiler. % 10 Alevi’yi, % 10 ateisti, % 10 militaristi, % 10 kemalisti hesaba katmadılar. Düşmanlarını küçümsediler ve oyunu kaybettiler.

Etnik isyan: 15 yıl ve 100 milyar dolar zarar. 40.000 ölü. Onlar da az kaldı başarıyordu. Gerillanın orduyu yenebileceğini kanıtladılar. Onların da ıskaladıkları, kendi halkına zulmederek savaş kazanılmaz, kara para değirmeninin suyu kesilebilir, ilerici kesimlerin desteği gidebilir idi.

Karşı isyan: Tezlerin anti-tezleri oluyor. İsyanların da bastırılmaları oluyor. Ordu 40 yılda 4 darbe yaptı. Toplumun hızlı değişimini durdurdu. Onlar da ellerini sonsuz parmaklı sanmakla yanılıyor. Bir de zaman aşımı yok, unutuyorlar.

(15 Mayıs 2002)






İSYAN ZANAATI : 3

B Planı İsyanı : 11 Eylül 2001

A planları genelde işletilen ana yol projeleridir. B planları, A planları çuvalladığında işe yarar ama insanlar genelde duvara çarpana dek farklı bir çözüm aramazlar.

İkinci Dünya’nın çöktüğü 1989’dan sonra, ABD tek dünya jandarması kaldı. Yeni liberalizm, kuzu postunu bırakarak dişlerini tümüyle çıkarıp kurtluğuna geri döndü. Askeri Strateji 2000, Körfez Savaşı, şu bu, 10 küsur yıl apışıp kaldık.

Derken bir sabah erken, darbe olmadı. Gökdelen darpı oldu. ‘B planı, her zaman yapıcı olmaz’ı gördük. Daha doğrusu Yankiler bakarkör oldu.

Ardından, ‘tieyt layn, anamı kesen ben, babım kesen ben’ tipi bir çıkış yaşadık. Dünyanın en fakir ülkesi, dünyanın en zengin ülkesi tarafından yakılıp yıkıldı. İkiz Kuleler’dekinden çok sivil öldürüldü.

Ancak, B planı bitmiş değil… Usame bin Ladin sağ… Çakal Marcos ve Leyla Halid’in sağ olduğu gibi… Her ikisinin de hala bir şeyler becerebildiği gibi…

Dünyada şu an 11 Eylül’ün on mislini becerebilecek 50’nin üstünde kadro var; buna PKK ve TİKKO dahil… MİT ve JİTEM de dahil… Unabomber türü ‘private enterprise’lar hesaba dahil değil… Yani B’den Z’ye, Elif’ten Vav’a dek bir çok planlar ve plancıklar üretilebilir.

(Burada hatırlatılması ve vurgulanması gereken bir durum var: Olumsuz eylemler övülmüyor. Zehirin panzehiri aranıyor.)

Beyzbol finalinde açık hava stadının tepesinde bir zeplin patlatılsa 50.000 ölü umulur… Barbara Streisand, New York Central Park’ta konser verdiğinde bir milyon izleyici gelmişti. Bu kez % 10 verim olsa, 100.000 telefat garanti… En zayıf nükleer reaktörün duvarı Çernobil usülü delinse, 10.000 ölü yazılır. Başkanların heykelleri yok edilirse, daha çok psikolojik gerilim yaratılır. 100.000 katılımlı zenci-müslümanların beyaz-hristiyanların mallarını talanı / yağması olabilir (ki daha önce de birkaç kez gerçekleşmişti).

Benim favori planım ‘B’ şıkkı…

(16 Mayıs 2002)






İSYAN ZANAATI : 4

Mikro-Bireysel 2 İsyan Türü

İsyanların büyük ölçekli ve toplumsal olacakları gibi bir zorunluluk yok. Bir çok mikro ve bireysel isyan olabilir. Onlardan ikisi örneklendi.

İsyan Olarak İntihar

İntihar bir isyan mıdır? Bir insan, ölecek ve/ya öldürecek denli üzülmüş, öfkelenmiş, korkmuş, kaygılanmış, nefret etmiş, acı çekmiş ise, artık isyandadır demektir. Yalnızca, başkalarını öldüremediği için, kendini öldürüyordur.

Batman’daki genç kız intiharları kesinkes isyandır. Devlet görevlileri ile resmi nikahsız birlikte yaşayıp, onlar bölgeden ayrılınca, babaevine dönüşleri yasaklanan insanlar ne yapabilir? (Üstelik paraları aileleri alıyorken…)  Seks işçisi olmaktan başka seçenekleri kalmaz. Onun yerine intihar ederler. Babalarını öldüremiyorlar…

Ölüm oruçları kesinkes isyandır. İntihardır da… F tipi cezaevlerinin dünyadaki sonuçları ortadayken, oraya konmamak için ölümü seçmek yadırgatıcı bir durum değil…

İntihar, kaçacak yol kalmadığı duygusunu anlatır.

İsyan Olarak Delilik


Delilik, zihnin ölme biçimlerinden yalnızca birisidir. Koma vardır, alkolizm vardır, uyuşturucu vardır, beyin ölümü vardır…

Delilik ne zaman bir isyan olur? 2 örnek vereyim: 1978’de ve 1980’de ikisinin de babası büyükelçi olan, ikisi de babası tarafından büyükelçi olarak eğitilmek istenen, ilki o tarihte 34, ikincisi o tarihte 40 yaşında olan iki erkek tanıdım. Ağır şizofreni tedavisi görüyorlardı. İlki dalgıç olmak istiyordu, ikincisi hiç bir şey olmak istemiyordu. Öykülerinin devamını ne yazık ki öğrenemedim. Açık olan bir şey var: İkisi de babalarına karşı çıkamadıkları için, deliliğe sığınıyorlardı. Edilgin bir isyan tutumu takınıyorlardı.

Katatoni en edilgin zihinsel isyandır. Hasta, kilitlenir ve hiçbir kasını kullanamaz. Dış dünyadan gelen konuşma türü uyartılara da yanıt vermez. Onu en uç tepki sayabiliriz.

Delilik; normlara (ya da zorbalıkla dayatılan normalliğe), rollere ve statülere isyandır.

(18 Mayıs 2002)






İSYAN ZANAATI  : 5


Budalalar Gemisi Batıyor : Ne Yapmalı?

Orta Çağ’da istilalar, salgın hastalıklar, din savaşları, milyonlarca kişiyi öldürürken, sanatçılar böyle bir mecaz icat etmişler. Burada gemi, devlet veya tarih anlamına alınabilir.

Tarihin, ilerleme dönemleri olabildiği, duralama ve/ya gerileme dönemleri de olabiliyor. Eh, batma dönemleri de var işte. Yeni devletlerin kurulabilmesi için eskilerinin yok olması gerekiyor, çünkü dünya epeyi süredir doldu.

Künye:

Gemi Batıyor : Seyreden Yok – İlerleme Fikri, Paolo Rossi, Nisan 2002, Dost Yayıları, 134 sayfa.

Künye:
Gemi Batıyor : Seyrediyorlar, Hans Blumenberg, Nisan 2002, Dost Yayınları, 98 sayfa.

Yorum:

Batan gemiyi seyretmenin bir anlamı olabilir mi? Enazından gerçek durumda, sen geminin içinde değilsen, bir anlamı olabilir. Oysa Pascal, ‘hepiniz bindiniz’ demiş, yani ‘hepiniz gemidesiniz’ demek istemiş. Tarih batarken biyografiler yüzebilir mi? Ne yazık ki evet. Hatta Lale Devri usülü, bade içip, güzel sevip,  göbek bile atarlar. Kitle ise, kafayı çevirip seyretmemeyi yeğler.

‘Seyrediyorlar’, iki tümce akla getiriyor: Bir öncekine atfen ‘seyreden çok’ ve Türkçe bir deyim olan, ‘öküz trene bakıyor’.

Kitaplardan ilki, 1979’da, ikincisi 1992 sonrasında yazılmış. İkinci yazarın, birinci kitabı okuyup okumadığını bilemiyoruz. Ancak, Alman olanın başlığı ile İtalyanca olanın başlığı inanılmaz bir biçimde çakışıyor. ‘Fragi’nin ‘kırılma’ anlamı, ‘bruch’ta da var ve o aynı zamanda ‘bataklık’ demek. Türkçe’de ‘seyredenli’, ‘seyircili’, ‘seyredensiz’ ve/ya ‘seyircisiz’ gemi batışından söz edilebilir mi?

Tarihin batışını seyredenin olup olmaması neyi değiştirecek? Osmanlı’daki vaka nüvisler idamları, salgınları, katiliamları, vb hep aynen kaydetti, yani seyretti. Sonuç değişti mi?

Sorumuz bu: Tarihçi tarihi seyrederken, yani yazarken, tarihi değiştirebilir mi, değiştirmek ister mi, değiştirmeli midir?

(18 Mayıs 2002)






İSYAN ZANAATI : 6

İsyan x Bağlanma : Entellektüelin İmkansız Siyaseti

İsyanın karşıtı tutum bağlanmaktır. Komünizm olabilir, faşizm olabilir, şeriat olabilir, etnisizm olabilir, militarizm olabilir. Dünyadaki devlet türleri saymakla bitmez. Her ülkede entellektüel olduğundan dolayı, entellektüelin neye karşı çıkacağı ve/ya neye bağlanacağı çok değişir. O nedenle, araçla amaç yer değiştirebilir.

Devletle entellektüelin bir araya gelmesi aslında imkansızdır. Neden? Hiçbir devlet farklı olana özgürlük tanımaz da ondan… Oysa, entellektüel, başta sanatçı, normların sınırlarını tanımaksızın, düşünce ve duygu arayışları içindedir. Öyleyse? Kırın kemiğini aydının...

E tabii, entellektüel de insandır. Kemiklerinin kırılmasından en az diğer normal insanlar denli acı çeker ve korkar. Ayrıca on bin dolar maaş da epeyi ikna edici bir şeydir. Dolayısıyla, ödül ve/ya ceza yoluyla entellektüel olur bize entelejensiya… Beyaz kuvvet olur, akil adam olur, yayın yönetmeni olur, medyatör gazeteci olur…

Zaten nüfusun %o 1’ini temsil eden entellektüeller de %o 1’e düşünce, elimizde kalır milyonda bir. Ossuun… 6 milyarda eder 6 bin kişi. Yalan mı?

Ve fakat iş orada da bitmez. 11 Eylül 2001 ertesinde Salman Rüşdi – Tarık Ali kapışmasında olduğu üzere, düşmanın onları engellemesine gerek kalmadan birbirlerini engellerler. Buradaki açmaz, yukarıda sözü edilen aracın amaçlaşması ikilemidir. İki Müslüman ulema, İslam’daki reform için değil, ABD’ye atılacak atom bombası sayısı konusunda tartışıyor olsa gerek… Yanlış mıyım?

Türkiye’deki imkansızlıklara bir bakalım: Batı-Doğu (AB – Orta Asya), Kuzey-Güney (zengin-fakir), Balkanlar-Ortadoğu-Kafkasya, İslam-Hristiyanlık-Musevilik, Osmanlı – 1. Cumhuriyet – 2. Cumhuriyet, feodalizm - !. Sanayileşme – 2. Sanayileşme…

Tüm bu imkansızlıklara karşı Türkiye Cumhuriyeti uleması ne yapmış? Bilme isterim.

Çözümü imkansız durumlarda normal insanlar ne yapar? Ağlar. Peki, entellektüeli ne yapar? Örneğin doktorlar, imkansız ölüm karşısında, iki bin yılda imkanlılık buldular. Klonlamayı ve kafa naklini icat ettiler.

Abant Toplantıları isyan mıdır, bağlanma mıdır? Hükümete ve Meclis’e giren yazar, isyanda mıdır, bağlanmada mıdır? RTÜK yasasının kabulünü, söz verdiği halde engelleyemeyen ve hala partisinden istifa etmeyen gazeteciye ne denir? İslam’da reforma toplantısına katılıp özgürlüklere katlanamayan ulemaya ne denir?

Ben buna olsa olsa, ‘düz yolda kendi çalımıyla düşmek’ derim.

(21 Mayıs 2002)

Tarih ve Matematik Metinleri x 4


VERHULST vs. MALTHUS

David Wells: Geometrinin Gizli Dünyası, s: 325.

“Verhulst Denklemi: Verhulst, nüfus çalışmalarında bir öncüdür. 1838’de şu yasayı yayınladı: Malthus’un karamsar tahminlerinin tersine, nüfus hiç durmadan artamaz, çünkü nüfusun artışını engelleyn etkenler, nüfusun kendisinden daha hızlı artar.

Verhulst denklemi şöyledir: x(n) + 1 = r.x(n). (1-x(n)). Bu denklemin değeri ‘r’ ye bağlıdır. ‘r < 2’ ise, sistem hızla kararlı bir durum alır (yani ne büyür, ne küçülür). ‘2 < r < 2,5’ ise, nüfus iki değer arasında gidip gelir, buna ‘çözümün çatallanması’ denir.

‘r’, 2,5’un biraz üstüne çıkarsa, çözüm yine çatallanır, sonra yine çatallanır, böylece 8 değer, sonra 16 değer arasında gidip gelir. Bu çatallanmalar, giderek birbirine yaklaşır, sonunda ‘r’ yaklaşık 2,57 olunca çatallanma sayısı sonsuza erişir ve çözüm kaotik bir durum alır.

Kaos oluşunca, noktalar ritm veya neden olmadan yüzeysel olarak sıçramaya başlar. Ya hiçbir periyod yoktur, ya da çok yüksek periyotlar vardır. Ne var ki bu kaotik davranış, belli bir yapıya sahiptir. Bölgenin içinde dikey bantlar vardır, daha önceki dış sınırlar onları çaprazlar. ‘r = 2,837’ olunca, Verhulst biçimi daha küçük olarak yeniden belirir.

Sonlu bir aralıkta sonsuz çatallanmalar görülebilmesi için, birbirini izleyen çatallanmalar arasındaki uzaklıklar büyük bir hızla küçülmelidir. Böyle de olur. Bu uzaklıklar arasındaki oran, bulanın adına atfen, ‘Feigenbaum sayısı’ denen bir limite gider. Bu sayı, yaklaşık ‘4,6692016609’dur.”

Malthus, eserini 1790’da yayınladı. Sömürüyü rasyonalize etmek için (kendisi bu eser için bir krallıktan ödül aldı), nüfusun kaynaklardan daha hızlı artacağını öne sürdü ama hiçbir dayanak göstermedi. İronik olarak Marx, devrimi rasyonalize etmek için Malthus’u kaynak gösterdi ama Verhulst’un adını anmadı.

(Marx’ı bilimsel sayma gafleti gösterenler için ek: Marx; yaşadığı dönemde bilinen, sanal sayıları da, Euclid dışı geometrileri de, Aristo dışı mantıkları da, Newton dışı fizikleri de anmadı. Bilimi Engels’e bıraktı. Le Febvre’in saptamasıyla, Engels’in ‘wissenschaft’ı zaten o zamanki Almanca’da şimdiki ‘bilim’ anlamına gelmiyordu.)

Bugün bilim, Verhulst’u doğruluyor: İnsan türü, bir milyon yılda yalnızca 3 kez nüfus patlaması yaşadı: Afrika savanlarından dünyaya yayıldığı dönemde, 11.000 yıl önceki Neolitik Devrim döneminde ve 1750’de başlayıp 2125 civarında limite varacak olan 1. Sanayileşme döneminde. Sonuncusu ilginç: Evrimde ve tarihte ilk kez insan türü, gönüllü olarak nüfus artışını durdurdu.

(16 Mart 2002)




KAKEYA KÜMELERİ YA DA PERRON AĞAÇLARI

Ne tuhaf adlar. Değil mi?

Bu tanımlar, Kakeya tarafından 1917’de sorulan bir sorunun yanıtlarının seyridir. Bir doğru parçasının tam bir dönme yapması için gerekli minimum alan nedir? Kakeya’nın yanıtı içbükeydi: Bir eşkenar üçgen. Oysa, Perron, bunun bir eşkenar üçgenin tabanını sürekli olarak ikiye bölmekle elde edilen girintili çıkıntılı bir alan olduğunu gösterdi. Bu dışbükeydi.

Euclid Geometrisi, telifçisinin de belirtiği üzere Aristo Mantığı’ndan türetmedir. Bu kez biz tersini deneyelim: Geometrik bir modelden mantıksal bir model çıkarsayalalım. Bir önermenin karşıtını çıkarsamak ya da onu kendi içinde döndürmek için, dilsel / mantıksal olarak ne kadar kaplamsal / kapsamsal alan gerekir? Yanıt: Sıfır. Döndürülme kapsamı sıfır ama kaplamı sonsuz bir ikilemsel durum.

Bunun kültürolojik anlamı nedir? Kültürel evrim dinamik olduğu için, herhangi bir yerzaman ansamında çözümlere yetecek anlamküre dilssel hacim içinde (diyelim eldeki sözcüklerle ki sık sık gerçekleşen bir durumdur) tanımlanamayabilir ama yine de var olabilir. O nedenle çözüm olmadık alanlarda kaotik yörüngeler çizebilir, hatta denklemlerin reel çözümleri olmayabilir. Sanal köklerin tarihteki ve kültürdeki izdüşümü henüz tanımlanmadı.

Ek:

Helis geometrisinde dönen ve 4 adımda karşıtına varan bir önermeler dizisi örneği:

“Düşünüyorum, öyleyse varım.
Varım, öyleyse yaşıyorum.
Yaşıyorum, öyleyse öleceğim.
Öleceğim, öylese yokum.

:

Varım, öyleyse yokum.”

(İlk tümce, ‘Varım, öyleyse düşünüyorum’ da olabilirdi.)

(11 Kasım 2001)







ORMAN YANGINININ KAOTİĞİ

Neden-sonuç ilintileri her zaman doğrusal olarak işlemez. Kimi ‘non-linear’ durumlar da oluşur.

Bir duruma, ‘kelebek etkisi’, ‘çığ etkisi’ ya da ‘domino etkisi’ denir. Epsilon nicelikli bir neden, limit sonsuz nicelikli bir sonuç yaratabilir. Devrimlerin gerçekleştikleri anlar, böylesi durumlar içerir. Bir grev, bir sivilin vurulması, ekmek karaborsasının oluşması kitleyi ateşler ve isyan bir daha durulmaz. Eskiler gider, yeniler gelir. (Bu, her devrimin ilk kezinde başarılı olacağı anlamına gelmez. Bakınız: Rusya 1905 Devrimi.)

Bazı kimyasal reaksiyonlar osilatiftir, yani ‘a+b’ maddeleri ‘c+d’ maddelerine tepkir, aradan bir süre geçince baştaki malzemelere geri dönülür, bu çözeltinin renginin iki renk arasında gidip gelmesinden anlaşılır.

Orman yangınlarının neden-sonuç ilintileri kaotiktir, yani ilintiler kimi belirsizdir, daha çok belli durumlar arasında rasgele salınır, o nedenle orman yangınlarının kendiliğinden sönüp sönmeyeceği baştan kestirilemez. Orman yangınını söndürmenin bir yolu, doğru hesaplanmış genişlikteki (eni alevlerin geçemeyeceği büyüklükte) bir şeritteki ağaçları kendi elinizle yok edersiniz. Yangın oraya gelince biter. (Burada, feda edilecek alanın büyüklüğüne karar vermek, belirsizlik oranı % 100’e kayabilen bir durumdur. O nedenle işin içine şans faktörü de karışır.)

Orman yangınlarının parametreleri, rüzgarın hızı, yanan ağaçların yanma nitelikleri (ıslaklığı, büyüklüğü, ağacın yanabilirlik tipi, vb) olabilir. Örnekse, rüzgar ormanı sınır olan ırmağa doğru esiyorsa yangın orada biter. Rüzgar, bir yavaşlayıp bir hızlanıyorsa, körük etkisi yapar. Yukarıdan aşağı eserse çok duman olur ve yangını oksijensizlikten boğar.

Bazı ağaçlar zor, bazıları kolay yanar. En kolay yanan ağaçlardan biri de çamdır. Güney kıyılarımızdaki ormanların çıra niyetine yanıvermesi bu nedenledir. Karma ağaçlı orman yapmayı 75 yıldır kimse akıl edemiyor.

Orman yangını asla belirli (ya da birinci dereceden) bir geometrik biçim izleyerek yayılmaz. Durur durur, yeniden başlar. Günlerce için için yanar. O nedenle, orman yangınlarının neden-sonuç ilintileri kaotiktir. (Daha az  kestirim çabası, daha çok kestirim verebilir.)

‘Orman yangını’ yerine, ‘salgın hastalık’, ‘ekonomik kriz’ ya da ‘savaş’ da diyebilirsiniz. Tarihin kritik anlarında tutum-davranış ikilemlerinin çokluğu bu nedenledir.

(26 Ağustos 2001)






SAVAŞIN KATASTROF KURAMI

Katastrof Kuramı, 1975’te Rene Thom tarafından icat edildi. Çok hızlı ve ikilemsel ardışıklıklar taşıyabilen dönüşümlerin matematiksel modellenmesi için tasarlandı.

Thom, yedi ana durum saptadı. İleriki yıllarda bunlardan başkalarının da olabileceği gösterildi. Ben de, sıfırıncı dereceden, yani görüngüsüz bir durum tanımladım (psişik durumlardan katatoni veya otizm gibi).

7 ana durum şunlar (‘x’ ve ‘y’ lerden sonraki sayılar ‘üs’ demek, aralardaki noktalar ‘çarpı’ demek):

1. (1/3 x 3 – a . x )
2. (1/4 x 4 – a . x – ½ b . x 2)
3. (1/5 x 5 – a . x – ½ b . x 2 – 1/3 c . x 3)
4. (1/6 x 6 – a . x – ½ b . x 2 – 1/3 c . x 3 – ¼ d . x 4)
5. (x 3 + y 3 + a . x + b . y + c . x 2 + c . y 2)
6. (x 3 – x . y 2 + a . x + b . y + c . x 2 + c . y 2)
7. (x 2 . y + y 4 + a . x + b . y + c . x 2 + d . y 2)

Adları sırasıyla, kıvrım, sivri uç, kırlangıç kuyruğu, kelebek, hiperbolik, eliptik, parabolik olarak konmuş. Daha çok izledikleri rotaların gösterdiği biçimlerin anımsattıkları nedeniyle böyle yapılmış.

Katastrof Kuramı’nın en kolay görüngüleştirilebilen ve görselleştirilebilen türü ‘kıvrım’dır.

Kıvrımda savaşı modellersek, ‘maliyet’ ve ‘tehdit’ ikileminde bir hızlanan bir yavaşlayan, bir saldırılan bir geri çekilinen bir savaş durumu elde ederiz.

Kelebekte savaşı modellersek, ortada ulaşılamayan bir olgular boş kümesi kalır. Eğer ateşkes ve/ya barış kümesi orada kalırsa, Yüzyıl Savaşları gibi, asla bir çözüme ulaşılamayan bir savaş görüngüsü dizisi elde ederiz.

Bu biçimde, hem doğrusal, hem de döngüsel neden-sonuç ilintileri vardır. Eğer döngüler, kısırdöngüleşirse, ‘Yüzyıl Savaşları’ türü fenomenler oluşabilir.

Savaşı yalnızca, üç beş parametreyle tanımlamak mümkün değil. Bir tür indirgeme mantığı deneniyor. Gerçek durumlarda, her biri diğeri denli etkin, yüze varan parametre tanımlanabiliyor.

(26 Ağustos + 14 Eylül 2001)